Şişli Ermeni ve Surp Agop Mezarlığı
Her gün önünden geçip gittiğimiz, kimi zaman önünde otobüs beklediğimiz, işimize yetişmek için koştuğumuz kaldırımların arkasında yükselirken göze görünmeyen Şişli Ermeni Mezarlığı gündelik hayatımızın orta yerinde bize neler anlatıyor olabilir? Belki bu sorunun cevabını 1939’da tümüyle istimlak edilen Surp Agop Ermeni Mezarlığı’ndan başlayarak sormak daha doğru olacaktır. Agos Gazetesi’nde Tamar Nalcı ve Emre Can Dağlıoğlu (2013) tarafından yayımlandığı dönemde epey ses getiren ayrıntılı makalede anlatıldığı üzere sarayın aşçıbaşısı Manuk Karaseferyan’ın Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını kurtarması üzerine hediye olarak Ermenilere tahsis edilen Surp Agop Ermeni Mezarlığı’nın geniş ve değerli arazisi, Beyoğlu’nun göbeğinde günümüzde Gezi Parkı’nın yanıbaşında konumlanmaktaydı. 19. yüzyılın sonlarında başlayan araziyi yerinden etme girişimleri, geçmişle bağlarını koparmış yeni bir İstanbul kurmayı amaçlayan Cumhuriyet’in kurulmasının üzerinden henüz yirmi yıl bile geçmeden, 1939’da tamamen el değiştirmesiyle sonuçlandı. Mezarlıkla birlikte Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi de yıkıldı ve mezar sahiplerine tabutları taşımaları için kısa bir süre tanındı. (Buraya bir footnote gibi eklemek istersen belki şurası eklenebilir: Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nin yıkılmasının ardından, aynı adı taşıyan koro Taksim’deki Surp Harutyun Kilisesi’ne taşındı. Bugün hala varlığını sürdüren koro, 2020 yılında Yolcu Tiyatro tarafından sahnelenen “Gomidas” adlı oyunun sahnelenmesinde önemli bir rol oynadı. Oyun, Osmanlı döneminde yaşamış ve Ermeni, Osmanlı ve dünya genelinde güçlü izler bırakmış önemli bir sanatçı, müzisyen ve müzik araştırmacısı olan Gomidas Vartabed’in hayatını anlatıyor. Koro, oyundaki şarkılara eşlik ederken tüm trajik süreçlere rağmen varlığını sürdürmesi bakımından çok kıymetli bir noktada duruyor.) Daha sonra mezarlığın arazisine büyük binalar dikilerek Beyoğlu bugünkü halini almaya başladı: Günümüzde varlık gösteren Divan, Hilton ve Hyatt Regency otelleri, Gezi Parkı, TRT İstanbul Radyosu ve Harbiye Askeri Müzesi gibi arazideki mevcut yapılar geçmişin hayaletleri üzerine inşa edildi.
Şişli Ermeni Mezarlığına geri dönecek olursak, 1865’teki kolera salgınının ardından ölülerin Surp Agop Mezarlığı’na gömülmesinin yasaklanmasıyla birlikte İstanbul’daki Ermeni cemaati için Şişli Ermeni Mezarlığı tahsis edilmiştir. Bu mezarlık aynı zamanda Ara Güler, Hagop Mıntzuri, Zaven Biberyan, Onno Tunç, Maryam Şahinyan ve Mıgırdiç Margosyan gibi sanatçılardan din insanlarına ve Ermeni kültürüne katkıda bulunmuş önemli kişilerin mezarlarına ev sahipliği yapmaktadır. 2013 yılında Gezi Parkı protestolarının fitilini ateşleyen ve Taksim Kışlası’nın yeniden inşasını da içeren Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi sırasında parkın yapımında kullanıldığı anlaşılan ve kurtarılabilen sınırlı sayıdaki sahipsiz mezar taşları ise mezarlığın ortasında sergilenmektedir. Surp Agop’tan taşınan kemiksiz mezar taşları ve saygı bile gösterilmeyen nice ölü bedenlerin ruhları, Ermeni halkının 1915’ten beri süregelen mülksüzleştirilme ve imha stratejilerinin hayata geçirilmesinden kaynaklanan Ceren Özgül ve Ayşe Parla’nın (2016) tabiriyle utançla dolu bir etnik melankoliyi temsil ediyor.
Maria Stepanova’nın In Memory of Memory (2021) adlı romanında yazdığı gibi, bir mezarlık herkesi hatırlamaya çalışır ve çağırır: “bu yüzden olsa gerek, sanki başkalarının yaşadığı hayatın boyutu ve bu başkalarının niceliği zihinde tutulamayacak kadar fazlaymış gibi, onlar şehirlerin en uç noktalarına, görüşün ve bilincin çeperlerine itilmişlerdir (104).” Stepanova’nın söylediğinin aksine, İstanbul’un kalbindeki Şişli Ermeni Mezarlığı, etnik kapitalizm ve neoliberalizmin kıskacındaki alışveriş merkezleri ve gökdelenler arasında hayaletimsi bir direniş mekânı oluşturuyor olabilir mi? Etnik melankoli ve kentsel dönüşümün ortasında mezarlığın direnişi üzerine düşündüğümüzde, bunun geçmişin geleneksel anlatılarına meydan okuyan hayaletimsi bir varlık olduğunu vurgulayabiliriz. Avery Gordon’ın (2008) musallatoloji kavramından faydalanarak hayaletin sadece ölü ya da kayıp birisi değil, aynı zamanda toplumsal bir figür olduğunu ve onun peşinden gitmenin bizi tarihin ve öznelliğin sosyal hayatı oluşturduğu o sıkışık alana götürebileceğini göstermek istiyoruz. Tam da bu yüzden Şişli Ermeni Mezarlığı bir gömü alanından daha fazlası haline geliyor; tarihsel adaletsizlikleri inkar edenlere karşı bir meydan okuma olarak duruyor, direniş ve sebat fikrini yansıtıyor. Bu sıkışık mekânsallıkta Ermenilerin yaşam alanlarının mezarlıkla iç içe geçmesinin bir tür dayanıklılık gösterdiğini altını çiziyoruz. Siyasal İslam ve neoliberal politikalar arasında sıkışmış İstanbul’un merkez ilçesi Şişli’de ikamet eden Ermeniler, kasıtlı ya da kasıtsız olarak ölümden sonraki yaşamlarından güç buluyorlar ve o an için hayaletlerin hayatta olsalar da olmasalar da politik varlıklar olarak yıkıntılar arasında direndiklerine inanıyoruz.
Referanslar
Dağlıoğlu, Emre Can, and Tamar Nalcı. 2013. “Gezi Parkı’nın yanı başındaki Ermeni mezarlığı.” https://www.agos.com.tr/tr/yazi/2794/ gezi-parki-nin-yani-basindaki-ermeni-mezarligi.
Gordon, Avery. 2008. Ghostly matters: haunting and the sociological imagination. New university of minnesota press ed ed. Minneapolis: University of Minnesota Press.
Parla, Ayşe, and Ceren Özgül. 2016. “Property, Dispossession, and Citizenship in Turkey; Or, the History of the Gezi Uprising Starts in the Surp Hagop Armenian Cemetery.” Public Culture 28(September): 617–653.
Stepanova, Maria. 2021. In Memory of Memory. First edition ed. New York: New Directions Publishing.









