Tarlabaşı’nın Mekânsal ve Sosyal Dönüşümü

Tarlabaşı’nın Mekânsal ve Sosyal Dönüşümü

Tarlabaşı’nın Mekânsal ve Sosyal Dönüşümü:

Tarihin her döneminde farklı etnik gruplara ve kimliklere ev sahipliği yapan bir semt olan Tarlabaşı’nın mekânsal ve sosyal dönüşümü, Balat ve Fener ile benzerlik gösterse de semtin tanıklık ettiği yıkımların boyutu esasen çok daha büyüktür. Semtin özellikle geçtiğimiz yüzyılda geçirdiği dönüşüm Türkiye ve İstanbul’un ekonomik, sosyal, kültürel ve politik tarihine dair de önemli izler taşır.

***

Bir yerleşim yeri olma hüviyetini 19. yüzyılda kazanan Tarlabaşı’nın gelişimi, Pera (Beyoğlu) ve Galata’nın gelişimi ile yakından ilişkilidir. Pera 16. yüzyıldan itibaren yabancı devletlerin elçilik binalarının inşa edildiği bir semt olurken Galata ise bu dönemde önemli bir ticari merkez olarak gelişir. 17. yüzyıldan sonra bu bölge özellikle Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve zengin Avrupalılar tarafından büyük ilgi görür ve bölgede önemli bir yapılaşma başlar. 19. yüzyıla gelindiğinde ise Pera’nın gelişimine paralel olarak bölgenin nüfusunun artmasıyla birlikte yerleşim giderek Tarlabaşı, Tepebaşı ve Dolapdere’ye doğru kayar. Bu dönemde yerleşimin Pera’dan Tarlabaşı’na kaymasının önemli sebeplerinden biri de Pera yangınlarıdır. 19. yüzyılda Pera ve çevresinde yaşanan yangınlar birçok ahşap yapının kül olmasına yol açarken bölgede ahşap yapılar yerine kagir binaların inşa edilmesi yönünde karar alınır. Pera’da başlayan bu yeni yapılaşma ise giderek Tarlabaşı’na doğru kayarak Tarlabaşı’nı önemli bir yerleşim yeri yapar.

 

1850’li yıllara kadar tek tük yapıların görüldüğü Tarlabaşı’nda, 1870’li yıllarla birlikte yapılaşma artarken 1900’lü yıllara gelindiğinde ise Tarlabaşı Pera’nın uzantısı, önemli bir yerleşim yeri olarak ön plana çıkar. Pera ve İstiklal Caddesi’ndeki konutlara benzer fakat daha mütevazi yapıların görüldüğü bir semt olan Tarlabaşı, Pera’daki zengin ve burjuva sınıfın aksine özellikle orta ve alt-orta sınıf Ermeni, Rum, Yahudi ve Levantenlere ev sahipliği yapar. Tarlabaşı, genellikle Tarlabaşı ve Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi) etrafındaki işyeri sahipleri, elçilik çalışanları ve elçilik bürokratlarının evlerinde çalışanların yerleştiği bir semt olur. Bu dönemde Pera’nın bir uzantısı olarak görülse de Pera ile aralarında sınıfsal farkların bulunduğu bir semttir. Pera’da üst sınıfa mensup yabancı ve gayrimüslimler yaşarken Tarlabaşı ise dar ve orta gelirli kesimlere ev sahipliği yapar. Bu iki semt arasındaki sınır görevini ise Tarlabaşı Caddesi görür.

 

***

1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesi ve başkentin Ankara’ya taşınması sonrasında Pera’nın geçirdiği dönüşüm Tarlabaşı’nı da doğrudan etkiler. Pera’daki elçilik binalarının Ankara’ya taşınmasıyla birlikte, buradaki elçilikler sayesinde geçimlerini sağlayan Tarlabaşı ahalisi iş imkânlarını kaybeder. Ayrıca Lozan Antlaşması ile imtiyazlarını kaybeden yabancı firmalar ve tüccarlar da Pera’yı terk etmek zorunda kalır. Bu durum Tarlabaşı’nın demografik yapısını değiştirerek semtte daha önce az olan Müslüman nüfusun sayısını artırır. Bu yıllarda Tarlabaşı’nı terk etmek zorunda kalan gayrimüslim toplulukların yerlerine Müslümanlar yerleşir.  

 

Cumhuriyet sonrası yeni kurulan rejimin “resmi politikası” olan Türkleştirme, memlekette etkisini artırırken özellikle gayrimüslim toplulukların yoğun yaşadığı Pera ve civar semtler bundan en çok etkilenen yerler olur. Devletin sermayeyi, mekânı, sosyal ve kültürel hayatı Türkleştirmek üzere uyguladığı politikalar neticesinde ortaya çıkan şiddet, burada yaşayan toplulukları mülksüzleştirerek zorla yerinden eder. Bu dönemde özellikle Tarlabaşı’nın yaşadığı sosyal dönüşüm, mekânın geçirdiği dönüşüm üzerinde de önemli bir etkide bulunarak mekânın “tekinsizleşmesine” sebep olur. Nitekim 1942’deki Varlık Vergisi sebebiyle Tarlabaşı’nda yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi ve Levantenler kendilerine çıkarılan yüksek vergiyi ödeyebilmek için ev ve işyerlerini yok pahasına satarak bu semti terk etmek zorunda kalır. 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül Pogromunda özellikle Pera ile çevresindeki gayrimüslim topluluklara ait ev ve işyerlerinin yağmalanması ve uygulanan şiddet sebebiyle bu topluluklar için artık burada yaşamak güçleştikçe geride mülklerini bırakarak Tarlabaşı’nı terk etmek zorunda kalırlar. Semtte yaşayan son Rum topluluğu da 1964 tarihli Yunan uyruklu Rum vatandaşların sınır dışı edilmesi kararı sonrası zorla yerinden edilir. Sınır dışı edilenlere mülklerini satabilmesi için yeterli zamanın verilmemesi ya da bunu başaranların banka hesaplarına el konulması gibi uygulamalar esasen bu kararın sadece yerinden etme ile sınırlı kalmadığını, zorla yerinden edilenlerin mülksüzleştirilmesinin de amaçlandığını gösterir. Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Pogromu, 1964 Kararnamesi ile Tarlabaşı ve Pera gibi semtlerde yaşayan gayrimüslim topluluklar zorla yerinden edilirken bu topluluklara ait mülkler de gasp edilerek el değiştirir.

 

Büyük çoğunluğunu gayrimüslim toplulukların oluşturduğu Tarlabaşı, geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren yaşanan farklı şiddet olayları sebebiyle de bu yapısını tamamen kaybeder. Yerinden edilenlerin yerini ise bu yıllarda Anadolu’dan İstanbul’a gelen yeni göçmenler alır. Tarlabaşı, özellikle 90’lı yıllarda Kürt şehirlerinden önemli göçler alır. 90’lı yıllarda Kürt illerinde yaşanan köy yakmaları sebebiyle zorla yerinden edilerek farklı şehirlere göç etmek zorunda kalan Kürtlerin önemli bir kesimi İstanbul’a gelerek Tarlabaşı’na yerleşir. 2000’li yıllara gelindiğinde ise Tarlabaşı’nın demografik yapısını, Kürtler, Romanlar, Translar gibi güvencesiz (precarious) topluluklar ve Afrika-Ortadoğu ülkelerinden göç etmek zorunda kalan yeni göçmenler oluşturur.

***

Tarlabaşı, 80’li yılların ortalarından itibaren ise sürekli kentsel dönüşüm projeleriyle gündeme gelir. Tarlabaşı’nın geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren sosyal yapısında yaşadığı dönüşüm, mekânsal olarak da dönüşmesine sebep olur. Ermeni, Rum, Yahudi ve Levantenlerin geride mülklerini bırakarak semtten göç etmek zorunda kalması sebebiyle yaşanan terk edilmişlik bölgedeki yapıların “metruklaşmasına” yol açar. Bakımsızlık ve yıpranma sebebiyle bir yıkıntı alanına dönüşen Tarlabaşı, kent içerisindeki konumu itibariyle de sermayenin kentsel dönüşüm projeleri için cazip bir mekân olarak görülür. Tarlabaşı’nın sürekli kentsel dönüşüm projeleri ile anılmasının önemli sebeplerinden biri de şüphesiz ev sahipliği yaptığı yeni topluluklardır. Tarlabaşı hakkında basında sürekli çıkarılan “suç yuvası”, “fuhuş yuvası” gibi haberler semtte yaşayanları marjinalleştirirken semtin kendisini de kriminalize eder. Basın aracılığıyla yaratılan bu algı sayesinde Tarlabaşı’nın sosyal ve mekânsal dönüşümünün önünün açılması ve kentsel dönüşüm projeleriyle de burada yaşayan topluların yerinden edilerek semtin soylulaştırılması amaçlanır. Merkezi ve yerel yönetimler eliyle yaratılan “hukuki düzenlemeler” ve imar projeleri sonrasında Tarlabaşı, 80’lerin ortalarından itibaren kentsel dönüşüm projeleriyle büyük yıkımlara sahne olur. Semtte halihazırda da devam eden kentsel dönüşüm projeleri, Tarlabaşı’nda yaşayan yoksul, güvencesiz ve göçmen toplulukları yerinden edilme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır.