Balat ve Fener’in Mekânsal ve Sosyal Dönüşümü:  Bir Yıkım Topografyası I

Balat ve Fener’in Mekânsal ve Sosyal Dönüşümü: Bir Yıkım Topografyası I

Balat ve Fener’in Mekânsal ve Sosyal Dönüşümü: Bir Yıkım Topografyası I

 

Balat, Fener ve civar semtler ile Hasköy’ün mekânsal ve sosyal yapısının dönüşümü üzerinde tarihsel, siyasal ve ekonomik gelişmelerin etkisi büyüktür. Bizans’ın yönetim merkezine yakınlığı sebebiyle bir dönem önemli bir konuma sahip olan bu semtlere, şehrin yönetiminin Osmanlı devletine geçmesinin ardından (1453) yeni bir kimlik kazandırılmaya çalışılır. Osmanlı devleti iskân politikaları ile Balkanlardan Yahudi ve Anadolu’dan ise Ermeni topluluklarını göç ettirerek bu semt ve mahallelere yerleştirir. Ayrıca İspanya ve Portekiz’de yaşadıkları baskı sonucu Osmanlı’ya göç etmek zorunda kalan Seferad Yahudilerinin bir kısmı, bu semt ve mahallelerde iskân edilir. Bu topluluklar, zaman içerisinde bölgede yaşayan Rumlar, Romanyot Yahudiler ve diğer topluluklarla birlikte Balat ve civar semtlerin sosyal ve kültürel yapısını oluşturur. Bugün pek çoğu yıkıntı bir halde olan kilise, sinagog, okul, hastane, sivil mimari, çarşı gibi kent hafızasında yer edinen önemli mimari yapı ve yaşamsal izler bırakır.

 

Bugün, bu toplumsal hafızanın birer kalıntı olarak var olmasının en büyük sebebi ise Cumhuriyet sonrası yeni kurulan ulus-devletin Türkleştirme politikalarıdır. Cumhuriyet ile birlikte yeni rejim, Türkiye’nin son yüz yıllık tarihinin de özeti ve günümüz ile arasında yapısal sürekliliği olan “kurucu” bir politika üretir. Bu resmi politika, ülkenin pek çok yerinde mekânı, ekonomik, sosyal ve kültürel yapıyı yeniden tasarlarken Türk ve Müslüman olmayı esas alır.

 

“Kurtuluş Savaşı” yıllarından aldığı bu miras ile yeni rejim, ülkenin pek çok yerinde Türk ve Müslüman olmayanlara ait izleri silerken şiddete, zorla yerinden etmeye ve mülksüzleştirmeye başvurur. Nüfusunun büyük çoğunluğu gayrimüslim topluluklardan oluşan Balat ve civar semtler, bu yapısını Cumhuriyet sonrası politikalar sebebiyle tamamen kaybeder. Özellikle Varlık Vergisi (1942) ve 6-7 Eylül Pogromu (1955) sonrasında bu semtlerde yaşayan Ermeni, Yahudi ve Rum toplulukları, geride özel mülklerini bırakarak, yurtlarını terk etmek zorunda kalır.

 

Öte yandan ise bu semt ve mahallere geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren işçi göçleri yaşanır. Haliç ve çevresinde 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra kurulmaya başlanan fabrika, imalathane ve atölyelerin sayısı, 20. yüzyılın ortalarından itibaren inşa edilen yeni sanayi tesisleri, depolar, antrepolar ve atölyeler ile artar. Artan sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan işgücü ihtiyacı, bu bölgeye önemli işçi göçlerinin yaşanmasına sebep olur. Anadolu ve Karadeniz’den göç eden işçilerin önemli bir kısmı, bu semt ve mahallerde Ermeni, Yahudi ve Rumlardan geride kalan mülklere yerleşir. Zorla yerinden edilme ve artan sanayileşmenin yarattığı göç hareketliği sonrası bu semt ve mahallelerin zamanla eski sosyal ve kültürel yapısı değişir ve bu yerler bir işçi mahallesi kimliği kazanır.

 

Bölgede sanayileşmenin artmasındaki önemli faktörlerden biri şüphesiz dönemin ünlü Fransız kent plancısı Henri Prost’un İstanbul için hazırladığı kent planıdır. Atatürk’ün daveti üzerine Türkiye’ye gelen Prost’un hazırladığı bu kent planında (1936-1937), Haliç’in kıyı kesimleri neredeyse yeniden dizayn edilerek bölgenin bir sanayi merkezi olarak inşa edilmesi planlanır. Plan, 50’li yılların ortalarından itibaren hayata geçirilirken Haliç’in kıyı kesiminde yer alan Rum ve Yahudilerden kalma pek çok tarihi ve kültürel yapı yıkılarak yerine sanayi tesisi inşa edilir. Prost’un hazırladığı plan, bölgede yer alan tarihi ve kültürel yapıların yok edilmesine sebep olurken yerine inşa edilen sanayi yapıları ise Haliç’in kıyı kesiminde yapı sıkışıklığına, Haliç’in kirlenmesine ve pek çok çevre sorununa sebep olur.

Tıpkı Henri Prost gibi İstanbul’un yıkım topografyasında yer edinen, ona bir katman daha ekleyen önemli bir diğer figür de Bedreddin Dalan’dır. Bedreddin Dalan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde (1984-1989), özellikle Haliç ve Tarlabaşı’nda “kenti daha yaşanır kılmak için” yapılan yıkımlar, mekânın ve sosyal yapının dönüşümü üzerinde yeni etkiler yaratır. Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde, Haliç’in etrafında inşa edilen sanayi tesislerinin kentin farklı bölgelerine taşınarak yıkılması için yeni bir plan hazırlanır. Bu yeni plan hayata geçirilirken sanayi tesislerinin yanında pek çok tarihi ve kültürel yapı da yıkılır. Yıkımlar, bu semt ve mahallerde yaşayanların gelir kaynaklarını yitirmesine ve yoksulluğun artmasına sebep olur.

 

80’li yıllar ile birlikte Balat ve civar semtlerde yoksulluğun boyutu giderek artar. Bu yıllardan sonra bu semt ve mahalleler, özellikle mülksüz, yeni göçmenler tarafından tercih edilen bir yer olur. Bu tercihin en büyük sebebi ise gelir kaynağını kaybeden işçilerin başka semtlere taşınması ve bölgenin “çöküntü” olarak ifade edilen bir alan olmasından dolayı bu semt ve mahallerin çok sayıda ucuz konuta sahip olmasıdır. 90’lı yıllarda Kürt illerinde yaşanan köy yakılmaları sebebiyle zorla yerinden edilen Kürtler ve 2000 sonrası dönemde ise ülkelerindeki baskı, şiddet, savaştan ötürü göç etmek zorunda kalan mülteciler, ikamet olarak bu adresleri seçmek zorunda kalır.

 

Kaynakça: Erhan Erken, “İstanbul’da Cumhuriyet Döneminde Planlama Çalışmaları: Henrı Prost ve Luıgı Pıccınato’nun Planlarının Sonraki Dönemlere Etkileri Açısından Mukayeseli Analizi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 21(45), İstanbul, 2022. Taner Akçam, Yüzyıllık Apartheid, 1918-1923 Türkiyesi: Bağımsızlık ve Apartheid Rejiminin İnşası, Aras Yayıncılık, İstanbul, 2023. Zeynep Ahunbay, İclal Dinçer, Çiğdem Şahin (editörler), Neoliberal Kent Politikaları ve Fener-Balat-Ayvansaray: Bir Koruma Mücadelesinin Öyküsü, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2016.