Fener ve Balat’a Eleonora Arhelaou’nun Fotoğrafları Üzerinden Bakmak: Arşivin Tanıklığı, Tanıklığın Arşivi
Eleonora Arhelaou (1937-2021), İstanbul’un kent hafızasının önemli tarihsel tanıklarından biridir. Ressam ve fotoğrafçı olan Eleonora Arhelaou, 1970’li yıllardan 1998 yılına kadar İstanbul’un farklı semt ve mahallerinde, özellikle İstanbul Rumlarına ait kültürel mirasın ve yapıların izini sürmüş ve bunları fotoğraflayarak kayıt altına almıştır. Tarlabaşı, Tepebaşı, Talimhane, Dolapdere, Karaköy, Balat, Edirnekapı, Gedikpaşa, Heybeliada, Şişli ve Kurtuluş gibi semt ve mahallelerde dolaşarak çektiği fotoğraflar 5 binin üzerindedir. İstanbul’un kent mekânının geçmişten bugüne nasıl değiştiğine ve “dönüştüğüne” dair belge niteliği taşıyan bu fotoğraflar, SALT Araştırma’nın Kent, Toplum ve Ekonomi Arşivi bünyesinde yer almaktadır.
1937 yılında İstanbul’un Fener semtinde doğan Eleonora Arhelaou, 1 yaşındayken ailesinin Talimhane’ye taşınmasıyla çocukluğunun ve ilk gençlik yıllarının büyük bir kısmını burada geçirir. İlk ve Ortaokulu Beyoğlu’ndaki Zapyon Rum Okulu’nda tamamlayan Arhelaou, daha sonrasında lise eğitimi için Atina’ya gider. Lise eğitiminin ardından Atina Güzel Sanatlar Okulu’nun Resim Bölümü’ne kayıt yaptırarak burada üç sene okuduktan sonra Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olur. Almanya’daki iki yıllık çalışma hayatının ardından Arhelaou, fotoğrafçılık eğitimi almak için Londra’ya gider.
Eleonora Arhelaou’nun 1970’li yılların ortalarından itibaren aralıklarla ziyaret ettiği İstanbul’da çektiği fotoğraflarda, hem kişisel geçmişi, hafızası hem de İstanbul’un kent hafızası ve özellikle İstanbul Rumlarının kolektif hafızası büyük bir yer kaplar. Arhelaou fotoğraflarının önemli bir kısmını, çocukluğunun geçtiği semt ve mahallelerde, çikolata imalatı yapan babasının Eminönü Mesadet Han’da bir ofisi bulunması sebebiyle çocukluğunda sık sık ziyaret ettiği bu civarda çekmiştir. Ayrıca Arhelaou, İstanbul’un farklı semt ve mahallerindeki, özellikle Rumlara ait mimari öğeler, ibadethaneler, okullar, hanlar, mezarlıklar gibi yapıların yanı sıra sosyal ve toplumsal hayattan önemli kesitler sunan sokakları, mahalle yaşamını, çocukları ve yerel halkı fotoğraflayarak kayıt altına almıştır.
Arhelaou’nun Balat-Fener, Tarlabaşı, Gedikpaşa ve diğer semt ve mahallerde çektiği fotoğraflara bugünden bakıldığında, kentteki yıkımın ne kadar büyük olduğu anlaşılabilir. Gerek daha o yıllarda kayıt altına aldığı, terk edilmek zorunda kalınan “metruk” yapıları gerek belgelenen bazı yapıların günümüze ulaşamaması gerekse de “kentsel dönüşüm” sebebiyle değişen, dönüşen mekânı, sosyal ve toplumsal yaşamı görselleştirmesi sayesinde Arhelaou’nun fotoğrafları, bu çok katmanlı yıkımın tarihsel tanıklıklarıdır. Yıkımın topoğrafyasını gözler önüne seren Eleonora Arhelaou’nun fotoğrafları, mekânsal dönüşüm kadar sosyal ve toplumsal yaşamın nasıl dönüştüğüne dair de önemli izler taşır.
Bu bölümde yer verdiğimiz, kentsel dönüşümün henüz yaşanmadığı ve turistik bir cazibe mekânı olmadığı yıllarda Arhelaou’nun Fener ve Balat’ta çektiği fotoğraflarda, geçmişin yaşamsal izleri kadar pek çok yıkıntı, kalıntı ve izlere rastlarız. Aynı zamanda Arhelaou’nun doğduğu semt olan Fener’de çektiği fotoğraflarda karşılaştığımız bu yıkıntı, kalıntı ve izlere, Arhelaou’nun hafıza katmanlarından da bakmak gerekmez mi?
Arhelaou’nun pek çok fotoğrafı içerisinden yer verdiğimiz Fener ve Balat’ta, hafızasında belki de pek fazla yer etmeyen bu çocukluk semtinde, çektiği fotoğraflarda sıklıkla rastlanan kalıntı ve izlere nasıl bakmak gerekir? Arhelaou’nun sistematik olmasa da kent mekânı içerişinde dolaşarak çektiği fotoğraflarının tesadüfi bir yöntem izlediğini söylemek pek mümkün değildir. Görsel bir anlatı sunduğu bu fotoğraflarında sanki inatla görmemizi istediği bir şey vardır. Fakat bu şey, çoğu zaman tam olarak görünür olmaz ya da tam görünür olduğunu sandığımız anda kaybolur. Çünkü çerçevenin dışında kendini var eder ve çerçeveye ise ancak bu şekilde musallat olur. Tam da bu sebeple bu kalıntı ve izlere, salt bir bellek okuması olarak değil, geçmiş ve geleceğe dair bir arayış olarak da bakmak gerekmez mi?
Bireysel olduğu kadar aile yaşamı ve İstanbul Rumlarının toplumsal hafızası ile iç içe geçen bu anlatıda, fotoğrafların gösterdiği kalıntı ve iz ile fotoğrafın kendi yapısına içkin olan kalıntı ve iz arasında bir yakınlık vardır. Bu yakınlık ise hiçbir zaman tam anlamıyla görsel bir fenomene indirgenemeyenin ya da görsellikle ele geçirilmesi mümkün olmayanın bir tecessümüdür. Kalıntı ve izlere rağmen izi silinen izlerin yani yokluğun bir tecessümü, canlanması, belirmesidir. Bu tecessümün algılanabilir olması için ise fotoğrafla salt gösterdiği şey ya da teknik bilgi (form, kompozisyon vs.) düzeyinde ilişki kurmanın ötesinde duyulur düzeyde bir ilişki kurmak gerekir. Roland Barthes, Camera Lucida: Fotoğraf Üzerine Düşünceler kitabında, fotoğrafla kurulması muhtemel böyle bir ilişkiyi punctum olarak kavramsallaştırır. Latincede sivri uçlu bir nesne ile oluşturulan iz, küçük delik, sıyrık, kesik, yara gibi anlamlara gelen punctum, Barthes’a göre ise fotoğraftan yükselen, fotoğrafı delen bir imge, açtığı yarayı sürekli kılan bir kalıntı ya da iz’dir (Barthes, s.40). Fotoğrafın punctum’u izleyicisini yaraladığı o kaza anıdır. Fotoğrafta “belli-belirsiz olan” bir detayın izleyici tarafından duyumsanmasıdır.
Barthes’a göre punctum, fotoğrafa yapılan bir eklemedir, “zaten orada olan” bir şeyin izleyici tarafından eklenmesidir (Barthes, s.72). Fotoğrafın yüzeyindeki “kör alan” olarak da ifade edilebilecek punctum esasen fotoğrafın ruhu ve/veya çerçevenin dışından (tam da çerçeveye dahil edilemediği için) fotoğrafa musallat olan ruhtur. Barthes’ın fotoğrafın yapısına dair yaptığı bu “okuma” en nihayetinde fotoğrafı, kayıp, yas, bilinçdışı hafıza, öteki gibi kavramlarla ya da onun fotoğrafta aradığım şey ve fotoğrafın eidos’u* olarak ifade edeceği ölümle (Barthes, s.27) ilişkili düşünmesindendir. Arhelaou’nun hafızasında, hatırlanması mümkün olmayacak kadar eski bir geçmişe sahip Fener-Balat semtinin temsili (ve belki de diğer bütün temsiller) belki de “arzunun kayıp nesnesi”, “öteki yüz” ya da “hayaletlerle” ilişkilidir. Bireysel olduğu kadar aile yaşamı ve toplumsal hafızadan izler taşıyan bu fotoğraflara yapılan “ilaveler”, “zaten orada olanın eklenmesi”, sayesinde fotoğraflarda bizi yaralayan asıl şey daha belirginleşmeye başlamaz mı? Fotoğraflardaki kalıntı ve izlere baktığımızda, izleri silinmesi mümkün olmayan bir “olayın” izini sürmek mümkün olmaz mı?
Kaynakça: * Öz, görünüm, görünüş, biçim gibi anlamlara gelen Antik Yunan sözcüğü. Salt Araştırma, Eleonora Arhelaou Arşivi, https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/210957?locale=tr, son erişim tarihi: Görkem İmrek, Kent Belleği Üzerine: Eleonora Arhelaou Arşivi, https://saltonline.org/tr/2468/kent-bellegi-uzerine-eleonora-arhelaou-arsivi#:~:text=2019%20yılında%20Salt%20Araştırma%27da,un%20çeşitli%20projelerine%20destek%20vermektedir. son erişim tarihi: Roland Barthes, Camera Lucida: Fotoğraf Üzerine Düşünceler, çev. Reha Akçakaya, Altıkırkbeş Yayın, İstanbul, 2016. Nermin Saybaşılı: Fotoğraftaki “Hayalet”, Toplumbilim: Fotoğraf Özel Sayısı içinde, s.35-38, İstanbul, 2006.