Balat ve Fener’de Kentsel Dönüşüm: Bir Yıkım Topografyası II
Balat, Fener ve civar semtlerin mekânsal ve sosyal yapısının dönüşümü üzerinde etkili olan bir diğer önemli unsur da kentsel dönüşümdür. Özellikle son 30 yılda kentsel dönüşüm adı altında bu semt ve mahallelerin sermaye birikim sürecinin aracı kılınarak soylulaştırılması (gentrification), bölgenin mekânsal, sosyal ve kültürel yapısının yanında demografik yapısının da değişmesine sebep oldu. Bu semt ve mahallerde var olan soylulaştırma çabaları ile, bir yandan yeni bir mülksüzleştirme pratiğinin icrası amaçlanırken bir yandan da burada yaşayan toplulukların yerinden edilerek bu yerlere üst gelir grubundan kişilerin yerleşimi hedeflenir. Tüm bunlara karşın bu semt ve mahaller, bir kent mücadelesi örneğine sahne olarak merkezi ve yerel yönetim ile sermaye ortaklığında gerçekleştirilmeye çalışılan kentsel dönüşüm projesinin durdurulması için verilen mücadele kazanılarak projenin iptal edilmesi sağlanır.
80’li yıllardan itibaren etkisini giderek artıran neoliberal politikalar ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kent mekânı, sermaye birikiminin en önemli araçlarından biri haline geldi. Bu dönemde, kapitalist üretim ilişkilerinde yaşanan değişim sonrasında geçmişin üretime dayalı sanayi şehirlerinin yerine tüketim odaklı küresel şehirler önem kazanmaya başladı. Uluslararası sermaye tarafından kent mekanına önemli yatırımlar yapılarak bu şehirlerin pazar ve turizm değerinin yükseltilmesi ve küresel şehirler olarak yıldızının parlaması amaçlandı. Kent mekanının bir meta haline dönüşerek değişim değeriyle ön plana çıktığı bu dönemde, sermaye tarafından başvurulan en önemli uygulamalardan biri, adına kentsel dönüşüm, koruma, canlandırma, yenileme verilen soylulaştırma projeleriydi.
Özellikle kent merkezinde yer alan sanayi tesislerinden arındırılmış, zengin bir tarihe ve kültürel yapıya sahip, farklı tarihsel, toplumsal ve politik sebeplerle yıpranan “çöküntü alanlar”, rant değerinin yüksek olması sebebiyle sermayenin ilgisini en çok çeken alanlardı. Bu alanların sermaye tarafından dönüştürülmesi sayesinde bir yandan yüksek bir kâr elde edilirken bir yandan da bu alanlar birer cazibe mekânı olarak yeniden üretildi. Bu dönemde neoliberal kentsel politikalara entegre edilmek istenen İstanbul, özellikle de Balat, Fener, Ayvansaray, Tarlabaşı, Sulukule gibi semt ve mahalleler tam da bu sebeple sermaye tarafından âdeta biçilmiş bir kaftan olarak görüldü.
Balat ve civar semtlerde gerçekleştirilmeye çalışılan ilk önemli kentsel dönüşüm/yenileme projesi, Balat-Fener Sıhhileştirme Projesi’dir. 1996 yılında İstanbul’da gerçekleşen Habitat II Konferansı’nın ardından UNESCO’nun desteği ve AB’nin mali yardımıyla Fatih Belediyesi tarafından 1998 yılında başlatılan projenin amacı, bölgenin altyapı eksikliğinin giderilmesi ve “çöküntü alanı” alanı olmaktan kurtarılması olarak açıklanır.1 Kullanıcısı değişmeden yapıların yenilenmesi, bölgenin eksikliklerinin giderilerek yaşam koşullarını iyileştirilmesi ve sağlıklı bir sosyal çevrenin ortaya çıkarılması açısından Türkiye’de uygulanan örnek bir çalışma olarak gösterilse de proje başarıya ulaşamadı. 2005 yılında çıkartılan 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmazların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun sonrasında Balat ve civar semtler yenileme alanı ilan edilerek Fener-Balat-Ayvansaray Kentsel Dönüşüm Projesi (2007) başlatılır.2 Fatih Belediyesi tarafından başlatılan projenin ihale sürecini, aynı zamanda Tarlabaşı Kentsel Yenileme Projesi’ni (2007) de yürüten Çalık Holding’in sahip olduğu GAP İnşaat kazanır. Projede, bu semt ve mahallelerdeki tescilli yapıların özelliklerine bakılmaksızın “çöküntü alanı” ilan edilmesi ve mahallelinin sürece katılımının engellenmesi suretiyle yıkımlar hayata geçirilmeye çalışılır.
Bunun üzerine semt sakinleri tarafından mülk sahiplerinin ve kiracının haklarını koruma ve dayanışma amacıyla 2009 yılında FEBAYDER (Fener Balat Ayvansaray Derneği)2 kurulur. Dernek çatısı altında semt sakinleri, aktivist ve akademisyenlerin bir araya gelerek verdiği hukuk mücadelesi sayesinde önemli kazanımlar elde edilir. Yıkımların boyutu artmadan, bu semt ve mahallerin tarihi ve mimari yapısı bozulmadan, burada yaşayan topluluklar yerinden edilmeden proje durdurulur. FEBAYDER’in açtığı davayı, 2010 yılında İstanbul 5. İdare Mahkemesi haklı bularak kentsel dönüşüm projesinin iptaline karar verir.
Verilen gerekçeli kararda, bölgenin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında kentsel sit alanı içerisinde kalıp, koruma amaçlı imar planının olmadığı, projelerde kültür mirası niteliğinde bulunan tescilli yapıların yıkılmak istendiği, koruma yüksek kurulu kararlarına, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, kamu yararına ve hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilir. Ayrıca kararda, bölgenin tarihi özelliğinin dikkate alınmadığı belirtilerek, mahalle kültürü ile birkaç kuşak öncesinden bu yana süregelen ve birbirine yakın sosyal yapının varlığı ile mevcut kentsel dokunun rehabilitasyonu üzerine daha önceden gerçekleştirilen çalışmaların dikkate alınmadığı da belirtilir.3
Tarihi ve kültürel yapısı, sivil mimarisi ve tarihin her döneminde farklı toplulukların bir arada yaşayarak inşa ettikleri heterotopik kent mekânı yapısı ile bilinen Balat ve civar semtler, özellikle son 30-40 yılda geçirdiği kentsel dönüşüm ile birlikte “turistik bir cazibe mekânı” haline getirilmeye çalışılıyor. Semtin, eski bir İstanbul semti olarak güzellenen, “renkli” ve “nostaljik” bir mekân olarak “yeniden üretimi” ile geçmişin ve bugünün yaşamsal izleri silinerek yeni bir “hatırlama rejimi” sunuluyor. Oysa tarihin pek çok döneminde farklı mülksüzleştirme ve yerinden etme pratiklerinin uygulandığı Balat, Fener gibi semtler, politik şiddetin sürekliliğine dair de önemli izler taşıyor. Geçmişte, bu semt ve mahallelerde yaşayan Ermeni, Yahudi ve Rum topluluklarının mülkiyetlerinin el değiştirilmesi (gaspı) suretiyle yapılan servet transferi, bu kez kent mekanını sermaye birikim sürecinin aracı kılan neoliberalizmin kentsel dönüşüm politikaları ile yaşanıyor. Mekânın fiziksel yapısının değişimi yanında yaşanan ekonomik, sosyal ve kültürel yapının değişimi, göçleri beraberinde getiriyor. Bölgenin soylulaştırılması, bu semt ve mahallerde yaşayan toplulukların burada tutunmalarını zorlaştırarak bu toplulukları kentin çeperlerine taşınmak zorunda bırakıyor. Bu semt ve mahaller tam da bu sebeple bir yandan mekâna müdahaleden yani şiddettin kendisinden izlerler taşırken bir yandan da mekânın katmanları arasından, çatlaklardan ve yarıklardan sızan yaşamsal izler sayesinde kent ve toplumsal hafızanın bizatihi kendisini ortaya çıkarıyor.